11 Temmuz 2009 Cumartesi

Son Anlatıcının Son Hikayesi...

''Ölüm bir hayal perdesinin ardına gizlenmiş vaziyette izliyor beni.Karanlığın nice yaratıklarıda orada... Kabuslar,karabasanlar,canavarlar,periler,cinler ve iblisler...''

Dedi anlatıcı.Son anlatan.Ve oyuncular rollerini çok iyi yapıyorlar.Bense artık gerçekle oyunu birbirine karıştırıyorum.Gerçek ile oyun birbirinin içinde yok oluyor.Öldürdüğüm insanları oyundaki bir kayıp olarak görüyor,bunun için üzülmüyorum zaten üzülmeye zamanım yok rolüme devam etmeliyim.Bu lanet hayatın başrolü benim ve Tanrı denen olgu senaryoyu kaybetmiş olmalı ki doğaçlama oynuyorum rolümü...

Aslında fiziksel olarak değil ama ruhsal olarak bir çok kişinin celladıyım ben.Kendi hayallerimde onlara işkenceler yapıp acı çektirerek öldürmeye bayılıyorum.Bu inanılmaz bir şey,insanların canı için yalvarmaları muhteşem ötesi bir şey ve onları öldürdüğümde gözlerindeki ışığın söndüğünü görmek harika bir şey...

Karanlığın bir tohumuyum ben.Gecenin rengine bürünmüş bir kalple doğdum.Karanlığın ta kendisiyim ben.Sessizliğin sesiyim ben ve gecenin nefesi...

Uzun,çok uzun bir zamandır ölümü araştırıyorum ve seni... O kadar zaman oldu ki ben senden umudu keseli,artık hatırlamıyorum bile seni... Eskiden gecenin ortasında senin sesini duymayı beklerken şimdi o sesin pekte umrumda değil.Artık ölümün zamanı geldi benim için... Ve eğer ordaysan oraya gelince sana bir iki çift lafım olucak...

Ve son anlatan kelimelerinin sonuna gelirken ve perde yavaş yavaş kapanırken ve günün ilk ışıkları karanlığı delip geçerken,ben sonsuzluğa erişmenin umuduyla,yorganı kafama kadar çektim ve gözlerimi sımsıkı kapattım,bir daha hiç açmamak üzere...

18 Haziran 2009 Perşembe

Yağmura Gitmeli...

Yağmura gitmeli...

Yağmura gitmeli,ruhumdaki tüm karanlığı temizleyebilmek için,hayatı kucaklayabilmek için,yeni doğmuş bir bebek gibi hayatı kucaklayabilmek için yağmura gitmeli...

Gözlerimi yıkamalı,uzun gecelerin sabahını beklemeden,alıp sırt çantamı,tüm herkese iyi geceler dileyip kendi yoluma bir adım atmak için gözlerimi yıkamalı...

Yağmura gitmeli,bedenimde insanlığa karşı bu kadar nefret yüklüyken,çocukken olduğu gibi herhangi bir şeyi veye herhangi birini yeniden,kaybetme korkusu olmadan,bütün tutkumla sevebilmek için yağmura gitmeli...

Yağmura gitmeli,gözlerimi yıkamalı ve dünyayı başka gözlerle görmeliyim...

15 Haziran 2009 Pazartesi

Sadece Bir Parça Huzur İçin...

Bundan çok uzun zamanlar öncesinde,nice hayatlar yaşanmış ve bitmişken,her şeyin sonuna doğru atılan o adımı durdurmaya çabalayan ender insanlardan biriydi o.Belki de gerçeği görebilen,gerçeği anlayabilen nadir insanlardandı.O,zamanın gidişatına karşı durdu,elinden geleni yaptı.Ve yine de mücadele etti,yine de mücadele etti.Bu savaşta yalnız,ağlayacak kimsesi,evim diyebileceği bir yeri yoktu.Ev olgusunu yitirmişti,sevdiklerini yitirmişti ama her şeye rağmen sonuna kadar gitti... Sonuna kadar mücadele etti,ağır darbeler aldı,yılmadı,belki de yılması gerekirdi belki de yere devrilmesi gerekirdi ama inadına güçlü kaldı yere devrilmedi ve asla ama asla kimsenin önünde başını eğmedi.Kanında asilik vardı.Asil bir asiydi.Sonuna kadar gitti...


Bu anlattığım kişi kim biliyor musun?
O benim.

Gerçeği anlamaya çalıştım,gerçeği görmeye çabaladım.Kötü olmak istemedim,kendi sonuma doğru attığım o adımı durdurmaya çabaladım.Zamana karşı durdum.Elimden geleni yaptım ama başaramadım.Ve yine de mücadele ettim,sonuna kadar mücadele ettim.Kendi savaşımda yalnızdım,hiç bir insanoğlu yardım etmedi,yardımlarına da muhtaç değildim ama bazen ağlayabiliceğim bir omuz aradım,sığınabileceğim bir ev aradım... Meğer ikisinide bu savaşa başlarken kaybetmişim... Belki de yıkılmam gerekiyodu bu savaşın içinde,yere devrilip ölmeliydim belki de ama yapmadım,yapamadım.Sevdiğim insanlar için dayandım.Kimsenin önünde başımı eğmeden,sonuna kadar mücadele ettim.Asilik var benim kanımda,siyaha aşığım ben ve insanların tüm kurallarına karşıyım.Lanet olasıca insanlardan nefret ettim.Nefretim her şeye üstün geldi ama bunu yapmamalıydım.Nefretimin beni ele geçirmesine izin verdim ve şimdi o beynimin içinde büyüdü,büyüdü ve her hücremi tamamen ele geçirdi.

Yok etmenin sadece bir yolu var ve birazdan onu yapacağım.Sonuna kadar gittiğimi bilmenin huzuru ile gülümseyip silahı çenemin altına dayayacağım ve tetiği çekeceğim.Kahrolası beynim havada uçuşurken ben o nefreti yendiğim için ve sonuna kadar gittiğimi bildiğim için her şeye inat gülümseyerek öleceğim...

Ve ben yine de mücadele ettim,yine de mücadele ettim,sadece bir parça huzur için...

1 Mayıs 2009 Cuma

Yoldaşım Adına...

Yatağa yatmanın hissiyle yanıp tutuşuyorum yine ama ulaşamıyorum yatağa ve yatağa yatsam bile lanet olası beynim kapatmıyor kendini ve dalamıyorum uykuya.Lanetli kelimeler dökülüyor dudaklarımdan ama sessizlikte sesim çıkmıyor,yazgılanıyorum bir geceyi yaşamaya daha...

Dönüyorum geriye,geçmişe.Dönmek her ne demekse dönüyorum işte.Dönüşler ıssız,dönüşler yalnız,dönüşler zulümkar.Dönüşlerde yalnız oluyor insan,ıssız,tek başına.7 denizleri bile geçerken amacına varacağı için pek hissetmiyor yalnızlığını ama dönüşler yapayalnız.Yoldaş istiyor insan yanına,acısına omuzdaş istiyor.Benim de bir yoldaşım vardı eskiden.Çok kıskandığım,kendisine özendiğim,hareketlerini taklit ettiğim bir yoldaşım vardı.Ama ben onu terk ettim,ihanet ettim ona.İnsanın doğasında var bu,ihanet etmek.Adem o meyveyi yediğinde Tanrıya ihanet etti.Dedim ya,insanın doğasında var bu.

Şimdi anlıyorum,biliyorum artık ama bilmek yazgıma yetmez.Kendi yazgımı yaşıyorum yalnızca.Binlerce yıl sonra olsa bile bu ihanet acısının geçmesini isterdim,bu lanetin,bu mutsuzluğun,bu yalnızlığın...

Ben yoldaşımı hep geçmek istedim.ondan daha ileri gitmek istedim.Ama şimdi farkediyorum ki sadece çocuklukmuş benim yaptığım.Belki de her şeyi çocukluğumdan yaptım.Bilmiyorum.Sadece 2 şeyi kesin bir şekilde biliyorum.Birincisi ben seni kaybettim bir daha hiç geri gelmemecesine ben seni kaybettim,yitirdim.Ve ikincisi artık hiç bir şey yazgıma yetmez...

Babam! Çok üzgünüm,seni sevmek için ölmeni beklemişim...

18 Mart 2009 Çarşamba

Bitişsiz Bir Nehir...

Ben genelde buraya bir anlık olan ilham gelince yazarım.İlham bu sefer de Pink Floyd'dan geldi birden.





Bazen başımı alıp gitmek istiyorum.Sırt çantamı omzuma atıp,ufka doğru yürümek istiyorum.Biraz yalnız kalmak,biraz huzur istiyorum.Bu insan milletinden uzaklaşıp alıp başımı canım nereye isterse oraya gitmek ve sınırları zorlamak istiyorum.



Belki orada çim daha yeşil olur,ışık daha parlak,dostlarımla çevrilmiş şaşırtmacanın merakında geceleri,tatmak daha tatlı olur belki,geceleri merakın dostlarımla çevrili,orda şafak sisini,parlak ateşi ve çabayı görebilirim belki ve akan su,bitişsiz bir nehir...



SONSUZA VE SONSUZA DEK...





Arzu ve hırs ile,bağlayan sonsuza dek.Hala bir açlık var içlerde.Yorgun gözlerim başıboş,yolunu yitirebiliyor ufka doğru,bu yolun diplerine çok seferler vurmuş olmama rağmen ve oralarda bir yerde bitişsiz bir nehir var...

Sonsuza ve sonsuza dek hiç durmadan akan,çalan çanların ve kuşların seslerinin birbirine karıştığı kıyıda,güneş doğduğunda çimler daha yeşil olduğunda ve her ışık çok daha parlak olduğunda ve dostlarım hep yanımda olduğunda ve gördüğümde o şafak sisini ve o parlak ateşi ve o çabayı...

Bitişsiz bir nehir...
Hiç durmadan sonsuza ve sonsuza dek akan...

18 Şubat 2009 Çarşamba

Çok Az Kaldı,Geliyorum...

Cehenneme koşuyor hayat...
Yağmurlar kanlı bedenlerin üzerine çarpıyor.
Ay ışığı cesetleri aydınlatarak dans ediyor gökyüzünde...
Ben ise burada durmuş sadece sizi izliyorum.
Küçük bir çocuğun masumluğuna hasret olarak...

Kalbimde fırtınalar kopuyor.
Hayallerimin göz yaşları vücuduma akıyor.
Her gözyaşı geçtiği yerde yeni bir yara daha açıyor.
Yaralarım derin,ama gözlerim cehennem alevleri gibi parlıyor.
Bir kaç mermim daha var hepiniz için...

Sessizlik tüm sesleri bastırıyor.
Işıklar tek tek sönüyor.
Karanlık...
Bir sigara daha yakıyorum,zehrini içime çektikçe ışığı yüzümü aydınlatıyor.
Sisli dumanların içinde sessiz bir bekleyiş bu...

Gözlerim alev alev yanıyor.
Bir kaç mermim daha var.
Son kelimeler yazılmadı daha...
Son el oynanmadı.

Sisli dumanların içinde sessizce bekliyorum.
Işık yok,ses yok,kimse yok.
Sadece sessizce bekliyorum.
Ak olan ciğerlerim zifir karasına dönüşüyor sigaradan aldığım her nefeste,hissedebiliyorum.

Sigara bitiyor,başlıyorum adımlarımı atmaya...
Biten hiç bir hayatı,akan hiç bir göz yaşını umursamadan devam ediyorum yola...
Sessizce ve hiç bir şeyi umursamadan devam ediyorum yola...
Geliyorum,biraz daha sabredin,sizler için geliyorum.
İçimde biriktirdiğim öfke ve nefreti yüzünüze kusmaya geliyorum.
Çok az kaldı,geliyorum...

13 Şubat 2009 Cuma

Küçük Çocuk...

Hatırlayamadığım görüntüler sürekli zihnimde canlanırken,beynimin kıvrımlarında kanlar dolaşıyor ve daha fazla hatıra kazanmam için daha fazla kan alınıyor benden.
Cehenneme koşuyor yaşam.
Hatıralarım kanlarla boyalı ama üstündeki kanlara inat sürekli gülümseyen bir şekilde canlanıyor zihnimde bir fotoğraf.
Renkler kendilerini anlatamıyor,akıp gidiyor boyalar.
O fotoğrafın anlamına inat kanlar kalıyor renklerin yerine.
Gülümseyen ama yüzü gözü kanlar içinde bir çocuk,ellerini uzatmış,bana bakıyor.
Ruhu kana bulanmış...

Sessizlik hakim her satıra,mısralar rüzgara karışmış...
O mutlu çocuğun gülümsemesi akmış dudağının kenarından,dudaklarından silinmiş o gülümseme.
Kanlar fotoğrafın üstünden geçtikçe değişiyor resim,bir resim bana bütün hikayeyi anlatıyor.
Çoçuğun ruhu kana bulanmış...

Attığı çığlıklar boğazını parçalıyor ama kimse onu duymuyor.
Gerçek sesler,gerçek görüntüler.
Hayal ürünü değil!!
Acı gerçek.

Oturduğum yerde resmi fırlatıyorum duvara.Çerçevesi kırılıyor,camlar her yere saçılmış bir halde... Ağlamamak için zor tutuyorum kendimi ama gözlerimden yaşlar inadına akıyor.Tuzlu gözyaşlarım deliyor kalbimi...

Gözlerimi kapattım,bakamıyorum...
Ellerimi uzattım...

Yüzümden sıcak bir sıvı akıyor ve aşağı doğru süzülüyor.Gözlerimi açmaya çalışıyorum,kanlar doluyor gözlerime,yakıyorlar.
Kalbim kan pompalamaya devam ediyor,hiç durmadan atıyor tıpkı bir saat gibi.Tik,tak,tik,tak...
Sessizlik tüm sesleri emiyor ve bir kara delik tarafından emiliyor tüm ışıklar...
Belki de o küçük çocuğa öyle geliyor,belki de bana öyle geliyor.

Açıklamam gereken bir şey daha var.
İşte ben o küçük çocuğum.
Gülümsemem akmış dudağımın kenarından.
Boğazı parçalanmış küçük bir çocuğum ben.
Annesinin dizine yatmayı özleyen ve babasının işten dönmesini bekleyen.
Ama bir şey daha var.
Ruhum kana bulanmış...

8 Şubat 2009 Pazar

Anyway the Wind Blows...

Sanırım oluyor.Evet,evet geliyor.Sesler çok baskın,kulaklarımı sağır edicek derecede,başıma sanki ok saplanırmış gibi bir ağrı saplanıyor.Fakat güzel bir şey bu,geliyor,sonunda istediğim gibi olacağını düşünüyorum.Geliyor,umutla birlikte...

Hayatınız boyunca aradığınız bir şeyin sonradan çok iyi dost olduğunuz bir insan tarafından size sunulması sizi ne kadar mutlu eder hiç düşündünüz mü?
İçinde tüm sevdiğimiz insanları barındırabileceğimiz kadar büyük ama kendi yarattığımız sıcak,huzurlu ve küçük dünyamız...

Bu öyle bir şey ki,sanki hiç sahip olamadığım aile duygusunu yaşamayı istemek gibi...

Yoruldum artık.Yalnız olmayı daha çok severdim eskiden ama şimdi nasıl anlatabilirim ki bunu,şimdi farklı her şey,ben gerçekten çok yoruldum ve sanki son zamanlarımı dostlarımla ve hiç sahip olamadığım ailemle geçirmek istiyorum.

O kadar çok karmaşık ve saçma bir hayatım vardı ki.Bir sürü insan tanıdım,belki hiç birinizin ömründe dahi tanıyamıyacağı kadar çok kişi tanıdım.Onlarla birlikteyken bazı anların biticeğini hiç düşünmemiştim ama bitti işte şimdi hepimiz başka başka yerlerdeyiz,bazı arkadaşlarım İstanbul'da şimdi,bazıları Balıkesir'de,bazıları Muğla'da,bana gelince ben şuan İzmir'deyim.Buraya gelme kararı tamamen bana ait.Pişman mıyım? Kesinlikle hayır.

Hayat birbiri ardını takip eden kararlar bütününden başka bir şey değil.Sik bunu,hayatın kendisini de sik ama ömrünün sonunda ardına bakıp ''keşke'' deme hiç bir zaman.Bu yüzden sadece içinden gelenleri yap.

Eğer hiç bir şey anlamadıysanız lütfen bir alttaki yazıya geçin,bu zaten sizin anlayışınıza göre yapılmadı.



''Anyway the wind blows doesn't really matter to me,to me and we always to stand up''

5 Şubat 2009 Perşembe

Hatırlıyor Musun Anne Kapını Çaldığımı? Bana Beni İstemediğini Söylemiştin.

Bütün gece bilgisayarın başında acınası derecede olan bloga baktım durdum.Yazı yazsam mı diye düşündüm durdum.Yazdıktan sonra yayınlasam mı diye düşündüm.Yaptım gitti işte...

Bütün gece ve hatta şu an bile Cenk abinin bana attığı şarkıyı dinledim durdum.Düşünüyorum Jimmy Page'in solosu eşliğinde ve Robert Plant'in o güzel sesinde düşünüyorum.

Yaşadıklarımı gözden geçiriyorum.Yaşadıklarıma bakıp kendimi yaşıyacaklarıma hazırlıyorum sanırım.Neler yaşamışım şimdi anlıyorum.O kadar zor ve berbat durumu geride bırakmışım ve şimdi burdayım.Kendimi soyutlamışım gibi geliyor bazen.Hep beklediğim ''uyan artık'' çağrısını duymaya çalışıyorum.Yaşıyorum ama uyuyorum.Cehennemdeki alevleri görüyorum rüyalarımda,hiç bitmek bilmeyen tüneli görüyorum.Parlak ışığı bekliyorum,''uyan artık'' çağrısını bekliyorum.Birilerinin gelip ışığı açmasını bekliyorum.Annemin gelip beni yığıldığım kapının önünden içeri almasını bekliyorum.

Beklemekle olmuyor farkındayım,kapıyı çalmam lazım kaybettiğim umudumu ve gücümü toplayıp lanet olasıca kapıyı çalmalıyım.Vücudum beynimin ilettiği sinyalleri yerine getiremiyecek kadar güçsüz yada ben öyle sanıyorum,bilmiyorum.Dinlenmeliyim biraz daha,sabretmeliyim,kaybettiğim umudumu tekrar kazanmalıyım,üzerine gitmeliyim.

Sanırım yavaş yavaş oluyor söylediklerim.Zar zor kalkıyorum ayağa.Dünyayla beraber başımda dönüyor zor duruyorum ayakta.Güçlü olmalıyım bu benim uyanış anım.Güçlü ol diyorum kendime güçlü ol.Zor duruyorum ayakta,kolumu havaya kaldırıyorum,elimi büyük bir öfkeyle yumruk yapmış bir halde kaldırıyorum kolumu havaya.Vuruyorum kapıya,başarabiliyorum.2 kez vurmayı başarıyorum,tekrar yığılmamak için zor tutuyorum kendimi.Sesler duyuyorum,bir kaç kez daha vuruyorum kapıya büyük bir umutla.Sesler gittikçe yükseliyor,biri geliyor hissedebiliyorum.Sanırım bu gelen annem.O kadar çok mutlu oluyorum ki,anlatamam bunu.Annem geliyor.Cehennem alevleri sönüyor,hiç ulaşamadığım tünelin sonundaki parlak ışığı görüyorum.Annem geliyor,çalıyorum kapısını mutlulukla.

Annem kapıyı açıyor.Bana bakıyor.Bakışları tuhaf,çok tuhaf sanki beni tanımıyormuş gibi.

''Anne benim oğlun tanımadın mı beni?''

Annem beni tanımıyor,anlamsızca bakıyor yüzüme.Sanki onun hayatında hiç yaşamamışım gibi,sanki hiç var olmamışım gibi anlamsızca bakıyor yüzüme.Gözlerime bakmadan 3 kelime söylüyor bana.Yıkıyor beni,parçalıyor.Annem öldürücü kelimelerle konuşuyor.Öldürüyor beni.

''Neden artık beni istemiyorsun anne? Neden anne neden?''

Çaldığım kapının ucunda beni bekliyor sandığım o parlak ışık yalanmış meğer.Bir balon gibi söndü her şey.Hiç durmadan koşmaya başlıyorum,hiç arkama bakmadan.Koşuyorum,gözlerimden yaşlar düşüyor,yere çarparken çıkardığı sesi kimse duymuyor.Gözyaşlarım yağmur gibi akıyor yüzümden.Daha fazla dayanamıyorum,yığılıp kalıyorum.Hiç durmadan ağlamaya devam ediyorum.Neden? Sadece bunu soruyorum.Sebebini bilmek isterdim.

Ben şimdi nerde miyim? Belki hala o kapının önünde güç topluyorum kapıyı çalmak için,belki yığılıp kalmışım bir yerde ağlıyorum şuan,belki de çok uzaklaştım eski hayatımı geride bırakıp yeni bir hayata başlayacak kadar uzaklaştım belki de.Kim bilir?

Ben artık ne zaman ağlasam,gözyaşlarım yağmur gibi akıyor.Duymuyor musun onların damladığını anne söyle duymuyor musun? Duymuyorsun...

Peki hatırlıyor musun anne kapını çaldığımı? Bana beni istemediğini söylemiştin...
Artık bende seni istemiyorum...

4 Şubat 2009 Çarşamba

Cehennem Alevi...

Sesleri duyuyorsun,
Sesleri duyuyorsun,
Cehennem alevi bizi bekliyor.
Milyonlarca insan,
Acıyla haykırıyor.
Şeytanın pislikleri.

Cehennem alevi yakıp,yok ediyor.
14 diyarı gezdim,
Hiç birinde bu kadar çok korkmamıştım.
Cehennem alevinde yok oluyor insanlar,
Çığlıkları 14 diyarı delip geçiyor.

Korkuyu hissedin,
Acıdan zevk alın.
Cehennem alevi bizi bekliyor.
Cehennem alevi...

O bizi bekliyor.
Karanlığın en derinine hükmediyor.
Çığlıklar içinde insanlar,
Zevkli acının ellerinde veriyorlar son nefeslerini.

Korkuyu hissedin,
Acıdan zevk alın.
Cehennem alevi bizi bekliyor.
Cehennem alevi...

Şeytanın sonsuz egemenliği,
Cehennemin en derin çukurlarında lanetler.
En derin geceden daha kara şeytanın intikamı.
Zevkle alıyor intikamını siz pisliklerden.

14 diyarda efsaneleşen intikam,
Ve efsaneyi yaratan şeytanla sürüyor yaşam.
O sizi ele geçiriyor,karşı koyamayacaksınız.
Cehennem alevi bizleri bekliyor.

29 Ocak 2009 Perşembe

Ben Deli Değilim.

Bu acınası blogta,acınası bir yazıya daha hoşgeldiniz.Ben yine kurban ediyorum bir yazıyı daha...

Bundan sonra konuşmamaya karar verdim.Ağzımdan hiç bir kelimenin çıktığını duyamıyacaksınız artık.Önemi var mı sizin için? Bende öyle düşünmüştüm.Saçma geliyor farkındayım ama etrafınıza bir bakın her şeyin ne kadar saçma olduğunu görebilirsiniz belki.Boşverin.

Neden herkes benim bir deli olduğumu düşünüyor? Bunun sadece hayatın kendisini sevme çabam olduğunu neden farkedemiyorlar ki ? Herkes benim geleceğe dair bir plan yapmamı istiyor.Gelecekte hangi mesleği seçmem gerektiğini bilmek istiyor herkes.Gelecekte nerelerde olabileceğimi görmek istiyorlar.Amaçları ne anlayamıyorum.Belki de bu onların hayat hakkındaki saçma sapan düşüncelerinden biri veya belki bu benim saçma sapan düşüncem.İnsanların bazı şeyleri neden anlamadıklarını anlayamıyorum.Geleceği çok fazla düşünmekten bugünün,bu anın ellerinden kayıp gittiğini ve bir daha hiç geri gelmeyeceğini anlayamıyor insanlar.Nefret ediyorum bunu anlayamamalarından.

Ben deli değilim,onlar öyle olduğumu söylese bile.Bende diğer herkesle aynı dünyada yaşıyorum sadece biraz daha fazlasını gördüm.Sanırım bazen bizler sadece oldu diyebilmek için yaşıyoruz,bahisleri yanıltmak için yaşıyoruz.Bence hayatta asıl önemli olan şey ölümün bizden bir adım bile uzakta olmadığıdır.Hayat bazen sadece bir ölüm haberiyle başlayabilir.Hayır,ben deli değilim

27 Ocak 2009 Salı

Ben Ölüyorum...

Aslında şuan bunları buraya neden karaladığıma dair hiç bir fikrim yok.Belki de karalamak istedi canım bunları buraya,belki de yazsam kafamdakileri çok rahatlıcam tıpkı bir tüy gibi olacağım.Bilmiyorum.

Kendi beynimde kendi yarattığım habis yaratığı yumrukluyorum,kazananın o olacağını bile bile...
Bu tıpkı sonunda ışık olmayan karanlık bir tünel gibi...
Bu tıpkı her hangi bir duygunun seni delip geçmesi gibi...
Bu tıpkı parçalara ayrılmak gibi...
Bu tıpkı ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın,son gülenin o olacağını bilerek kahrolası şeytanın gözlerinin içine bakmak gibi...
Ve bu gerçek,ve bu doğru.Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın istisnasız her zaman son gülen şeytan olacak.
Bazen yapamayacağını bile bile bir şeyi hayal etmek gibi bu tıpkı...
Çaresizçe çırpınmak gibi...
Bu tıpkı yaşadığımız bu boktan hayat boyunu aştığında hiç bir şey yapamamk gibi...


Çok saçmaladım farkındayım ama dedim ya bunları buraya neden karaladığıma dair hiç bir fikrim yok diye.Belki,elimde kalan tek kelime bu işte... Ne acı değil mi? Yanlış anlayarak bana acıma salaklığını göstermeyin sakın.

Cenazemi izleme fırsatım olsa ve müdahale edebilme şansım hepsine evlerine gitmelerini söylerdim.Sevgi gösterilerini hiç sevmem.Bir noktada hayatımda ki her insanı terk etmiş oluyorum,onların da beni terk etmelerini isterdim.Toprağa girmişim işte saygı gösterin....

''Bu dünyaya ait olmayan biri için itiraf etmeliyim ki bu dünyadan ayrılmakta güçlük çekiyorum ama derler ki vücutlarımızı oluşturan her atom bir zamanlar bir yıldızın parçasıymış.Belki de ayrılmıyorum.... Belki de eve gidiyorum.... ''

Bu replik benim çok sevdiğim filmlerden birinin sonunda söylenen bir replik.Ne kadar da güzel değil mi? Eve gitmek,gerçekten çok güzel bir duygu olmalı...

Ben ölüyorum ama geliyor geçiyor hayat,dönüyor durmuyor dünya...

22 Ocak 2009 Perşembe

Ölüm Gözlerimde Bugün...

Ölüm gözlerimde bugün,
iyileşmiş bir hasta adam,
Kalkmış ayağa da uzaklara yürüyormuş gibi.
Ölüm gözlerimde bugün
Çam ağacı kokarmış gibi,
Yelkeni altında oturmuş gibi,meltemli bir gün bir kayığın.
Ölüm gözlerimde bugün,
Sanki nilüferler kokuyor,
Sahilinde oturmuşum sanki sarhoşluğun
Ölüm gözlerimde bugün,
Üzerinden çok geçilmiş bir yol gibi,
Gurbetlere seferden döner gibi kafileler.
Ölüm gözlerimde bugün,
Bir örtü kalkarmış gibi gökyüzünden,
İnsan o bildiği amacına ulaşırmış gibi.
Ölüm gözlerimde bugün,
İnsanın göreceği gelmiş gibi yuvasını,
Senelerce süren bi esaretten sonra.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Duygularım,Düşüncelerim,Hislerim...

Lanet olasıca hayatım boyunca aradığım şey sadece bi parça huzurdu.Sadece bir parça huzur...

Ve sadece sevilmek istedim.



Lütfen artık uğraşmayın benimle...Sadece yaşamak istiyorum.Sadece huzur istiyorum.Sadece sevilmek istiyorum.



Dayanamıyorum artık.Kendimi asmak,boğmak,ağzıma pompalıyı dayamak ve tetiği çekmek geliyor içimden.



Doğduğum günden beri hep seçim yapıyorum.Doğduğumuz günden beri hep seçim yapıyoruz.



Doğduğun günü seç,oyuncaklarını seç,arkadaşlarını seç,evini seç,kardeşlerini seç,okulunu seç,sınıfını seç,sevgilini yada sevgililerini seç,bölümünü seç,okulunu bitirmeyi seç,üniversiteye girmeyi seç,kazanmayı seç,bambaşka bi şehirde hiç tanımadığın insanların arasında olmayı seç,iş hayatına girmeyi seç,başarılı olmayı seç,yükselmeyi seç,evlenmeyi seç,çocuklarının olmasını seç,isimlerini seç,yaşlanmayı seç,sonra da ölmeyi seç,kısacası hayatı seç.



Ya da benim yaptığım gibi yap hayatı seçmemeyi seç...



Elveda de hayatındaki tüm bokluklara ve çek tetiği...Mermi ağzından girip beynini parçaladığında ve beyninin bazı kısımlarını havaya uçurduğunda gülümsemeyi seç.Yaşadığın onca bokluğa rağmen hala inatla gülümseyebildiğini göstermek için,gülümsemeyi seç.

4 Ocak 2009 Pazar

Nefret...

NEFRET...

Bu öyle bi duygu ki bunun tarifi yok.Bir kere bu duygu içinize işlediği zaman hep orda kalır.Mutlu olduğunuz zamanlarda farketmeyebilirsiniz ama o hep ordadır,bekler ortaya çıkmak için zamanını...Bekler sinsice ve haince,bütün her şeyinizi ele geçirir sizi kontrol altına alır.İçinizdeki bir canavardır o.İçimdeki bir canavardır.Ama hayır izin vermemeliyim,engellemeliyim onu,yok etmeliyim ki bi daha ortaya çıkmasın.Bunu daha önce de yaşadım,bütün bunları daha öncede yaşadım.Her şeye karşı körü körüne,derinden bir nefret duyuyordum ama engelledim onu sonra,yok ettiğimi sandım ama yanılmışım.Becerememişim,yok edememişim onu,o hep oradaymış ama ben farkedememişim.

Daha önce bana böyle olduğunda herkesi kesip doğradığımı yada birilerine işkence yaptığımı falan görüyordum rüyalarımda.Gözlerimi kapadığımda ve hatta belki inanmıcaksınız ama gözlerimi kırptığımda dahi birini öldürdüğümü görüyordum.Bu kez bunu istemiyorum ama o çok şey istiyor.Beni ele geçirmek istiyor,engellemeliyim onu,yok etmeliyim.Bu kez izin olmaz,bu defa olmaz kaybedicek o kadar çok şeyim var ki,eskiden olsa hiç umursamazdım kaybedebileceğim hiç bi şeyim yoktu.Hiç bi şeyim yoktu.Lütfen bu kez olmasın,lütfen...

HAYIIIIIIIRR!!!...Yapamıyorum,durduramıyorum onu,beynimdeki her zerreciği ele geçiriyor.Beni öldürmeye zorluyor.Gördüğüm her insanı öldrümemi istiyor benden.Gördüğüm her insanı öldürmemi emrediyor.Hayır karşı koymalıyım ona,savaşmalıyım,savaşmalıyım,ne pahasına olursa olsun durdurmalıyım onu,savaşmalıyım...

3 Ocak 2009 Cumartesi

Street Spirit...

'' Street Spirit is our purest song, but I didn't write it. It wrote itself. We were just its messengers; its biological catalysts. Its core is a complete mystery to me, and, you know, I wouldn't ever try to write something that hopeless. All of our saddest songs have somewhere in them at least a glimmer of resolve. Street Spirit has no resolve. It is the dark tunnel without the light at the end. It represents all tragic emotion that is so hurtful that the sound of that melody is its only definition. We all have a way of dealing with that song. It's called detachment. Especially me; I detach my emotional radar from that song, or I couldn't play it. I'd crack. I'd break down on stage. That's why its lyrics are just a bunch of mini-stories or visual images as opposed to a cohesive explanation of its meaning. I used images set to the music that I thought would convey the emotional entirety of the lyric and music working together. That's what's meant by 'all these things you'll one day swallow whole'. I meant the emotional entirety, because I didn't have it in me to articulate the emotion. I'd crack... Our fans are braver than I to let that song penetrate them, or maybe they don't realise what they're listening to. They don't realise that Street Spirit is about staring the fucking devil right in the eyes, and knowing, no matter what the hell you do, he'll get the last laugh. And it's real, and true. The devil really will get the last laugh in all cases without exception, and if I let myself think about that too long, I'd crack.
I can't believe we have fans that can deal emotionally with that song. That's why I'm convinced that they don't know what it's about. It's why we play it towards the end of our sets. It drains me, and it shakes me, and hurts like hell every time I play it, looking out at thousands of people cheering and smiling, oblivious to the tragedy of its meaning, like when you're going to have your dog put down and it's wagging its tail on the way there. That's what they all look like, and it breaks my heart. I wish that song hadn't picked us as its catalysts, and so I don't claim it. It asks too much. I didn't write that song. ''

Sokağın özü hakkında ezberlediğim bi replik sadece...Defterlerimde,yatağımın baş ucunda,cüzdanımın içinde ve hatta aklımda dolaşıp duran kelimeler...

Keşke bunu hiç keşfetmemiş olsaydım,keşke hiç anlamasaydım bazı şeyleri,keşke hiç cesaretim olmasaydı da bütün uyarıları dikkate alıp geri dönseydim fakat artık çok geç her şey için...